T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
NEVŞEHİR / GÜLŞEHİR - Şehit Ömer Halisdemir Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

Gülşehir Tarihi ve Tanıtımı

Gülşehir Tarihi

  Gülşehir (Arapsun - Arabusun - Yarapusan - Zorapassos), Kapadokya'da , yani tarih oncesi çağlardan beri ceşitli medeniyetler tarafından yerleşim yeri olarak seçilmiştir.  Gülşehir yakınında bulunan Büyükkale, Açıksaray, Kızılkatma, Beyyurdu,
Döllük, Ozankaya, Araplı höyüğü gibi yerlerde bulunan eserler ilçemizin M.O. 5000 yilindan beri önemli bir merkez olduğunu  göstermektedir.    Gülşehirin de icinde bulundugu Kapadokya Bölgesi'ni üç ana dönemde incelemek mümkündür.
Birinci dönem paleolitik, neolitik ve antik dönemlerdir. Ikinci dönem Roma ve Bizans dönemleri ve son dönem Türk dönemidir.


Kronoloji   M.Ö. Paleolitic Dönem M.Ö. Neolitic Donem M.Ö.  5000-3000 Tarih-oncesi Dönem
M.Ö. 3000-1750 Asur Ticaret Kolonileri ve Hititler Dönemi 
M.Ö. 1750-1400 Hitit Krallik Dönemi 
M.Ö. 1400-1200 Hitit Imparatorluk Dönemi 
M.Ö. 1200-1100 Ege ve Kuzey Kavimlerinin Kapadokya'ya Gelisi 
M.Ö. 1100-950 Frigyalilar 
M.Ö. 800 Hitit Tabal Kralligi'nm Bölgede Tekrar Canlanisi 
M.Ö. 950-585 Kimmer-Iskit Akinlari ve Lidyalilar'in Egemenligi 
M.Ö. 585-334 Pers Egemenligi 
M.Ö. 334-335 Makedonya Komutanligi (3 Ay) 
334-M.S.17 Kapadokya Kralligi Dönemi 
17-395 Roma Imparatorlugu Dönemi 
395 Dogu Roma (Bizans) Devleti 
1072 Türk Boylarinin Yerlesmeye Baslamasi 
1086-1175 Danismendliler Dönemi 
1175 Anadolu Selçuklulari Dönemi 
1243 Mogol Hakimiyeti 
1318 Anadolu Selçuklu Devleti'nin Son Bulmasi 
1318 Ilhanli Valisi Timurtas'in ve Eratna Bey'in Yönetimi 
1340 Bagimsiz Eratna Beyligi 
1365 Karamanogullari Beyligi 
1381 Kadi Burhanettin Yönetimi 
1398 Karamanogullari'nin Bölgeyi Geri Almasi 
1398-1402 Osmanli Egemenligi 
1402 Timur'un Bölgeyi Karamanogullari'na Geri Vermesi 
1436 Sultan II. Murat'in Nevsehir ve Kayseri'yi Karamanoglulan'ndan geri almasi 
1466 Kapadokya'nin Kesin Olarak Osmanli Topraklarina Katilmasi 
1867 Nevsehir Livasinin Kazaya Dönüstürülerek Nigde'ye Baglanmasi 
1902 Nevsehir'in Ankara Sancagina Baglanmasi 
1948 Gülşehir isminin resmiyet kazanması 1954 Nevsehir'in Il Olmasi 1954 Gülşehir'in ilçelik unvanını alması Kapadokya'da Paleolitik, Neolitik ve Antik Dönemler 
  Peri bacaları nasıl oluştu

Bundan on milyon yil kadar once Kapadokya Bolgesinde bulunan uc yanardagdan (Erciyes, 3916m; Hasan Dagi, 3268m; ve Golludag) patlayan volkanlar bolgeye yayilmis ve tüf (tufa) denilen volkanik taslarin olusmasina neden olmustur.
Vadi yamaçlarından inen sel sularının ve rüzgarın, tüflerden oluşan yapıyı aşındırmasıyla "Peribacası" adı verilen ilginç oluşumlar ortaya çıkmıştır. Sel sularının dik yamaçlarda kendine yol bulması, sert kayaların çatlamasına ve kopmasına neden olmuştur.
Alt kısımlarda bulunan ve daha kolay aşınan malzemenin derin bir şekilde oyulması ile yamaç gerilemiş, böylece üsy kısımlarda yer alan şapka ile aşınmadan korunan konik biçimli gövdeler ortaya çıkmıştır.   Kapadokya Bölgesi'nde erozyonun oluşturduğu
peribacası tipleri; şapkalı, konili, mantar biçimli, sütunlu ve sivri kayalardır. Peribacaları en yoğun şekilde Avanos- Uçhisar-Ürgüp üçgeni arasında kalan vadilerde, Ürgüp Şahinefendi arasındaki bölgede Nevşehir Çat kasabası civarında, Kayseri Soğanlı vadisinde
ve Aksaray Selime köyü civarında bulunmaktadır.   Gulsehir'e ozgu peri bacalari mantar sekillidir. Daha çok Paşabağı civarında bulunan şapkalı peribacaları konik gövdeli olup, tepe kısımlarında bir kaya bloku bulunmaktadır. Gövde tüf, tüffit ve volkan külünden
oluşmuş kayaçtan; şapka kısmı ise lahar ve ignimbirit gibi sert kayaçlardan oluşmaktadır. Yani şapkayı oluşturan kaya türü, gövdeyi oluşturan kaya topluluğuna oranla daha dayanıklıdır. Bu peribacasının oluşumu için ilk koşuldur. Şapkadaki kayanın direncine
bağlı olarak, peribacaları uzun veya kısa ömürlü olmaktadır.   Peribacalarının dışında vadi yamaçlarında yağmur sularının oluşturduğu ilginç kıvrımlar bölgeye ayrı bir özellik katmaktadır. Bazı yamaçlarda görülen renk armonisi lav tabakalarının ısı farkından dolayıdır. Bu oluşumlar Uçhisar, Çavuşin, Güllüdere, Göreme, Meskendir, Ortahisar Kızılçukur ve Pancarlı vadilerinde gözlenir.   Tarih-Oncesi Antik Donem   Gülşehir merkezinin 5 km. doğusuna düşen Civelek köyü mağarasında bulunan  tek kulplu fincanlar, çeşitli boylarda çömlekler, taştan ve kemikten aletler ilçe tarihinin M.Ö.5000 yıllarına kadar uzandığını gösterir. Bu, küçümsenecek bir tarih değildir. Aşağı yukarı 7 000 yıllık bir geçmiş söz konusudur.   Kapadokya'da paleolitik döneme ilişin izlere pek az rastlanmakla birlikte, bugüne kadar elde edilen veriler bu izlerin erken paleolitik dönemden çok son paleolitik döneme ait olduğunu göstermektedir. Paleolitik dönemden sonra volkan patlamalarının uzun süre insan yerleşimine müsaade etmediği sanılmaktadır. Bu dönem Neolitik döneme kadar devam eder. 

Bölgede yapılan arkeolojik çalışmalarda neolitik dönemden başlayan bir çok yerleşme tesbit edilmişti. Örneğin Ürgüp yakınlarında (Avla Tepesi) neolitik döneme ait taş aletler bulunmuştur. Acem höyük kazılarında İ.Ö. 6.-7. yüzyıla ait izlere, Hitit ve Bronz çağa ait eserlere rastlanmıştır. 

Kapadokya'da ilk yerleşik izleri oldukça eski tarihlere uzanır. İnsanlığın avcılık ve toplayıcılıkla geçindiği döneme ait izlere rastlanmamasında volkanik patlamaların yanısıra, Kapadokya'nın yaşayan doğasının sonucu, mekanların bir sonra gelenler tarafından genişletilip tekrar yerleşime sahne olmasıyla izlerin silinmesinden kaynaklanmaktadır. Sulucakaracahöyük, Topaklı Höyük gibi alanlarda yapılan arkeolojik çalışmalar Hititler'den Bizans dönemine kadar geçen süre içinde bölgede çeşitli kültürlerin (Hitit, Frig, Roma, Geç Roma) yaşadığını göstermektedir. Bu döneme ait izler ancak topluluklar tarafından kulanılan eşyalarda görülebilir. 

Neolitik şehri Çatalhöyük'te Kapadokya'nın tarihi başlar. İ.Ö. 5000-4000 arasında Kapadokya'da küçük krallıklar yaşamıştır. Kapadokya'nın bilinen ilk halkları, Luviler ve Hititler'dir.   On-Hitit Donemi ve Asur Ticaret Kolonileri Donemi ( M.O 3000 - 1750 )   İlçe çevresinde bulunan tarihi kalıntılara bakılarak yapılan incelemeler ve elde edilen tespitlere göre, Gülşehir'de ilk oturan kavim Hititlerdir. ilçe merkezine 37 km. uzaklıkta bulunan Gökçetoprak köyündeki  M.Ö.8. yüzyıla ait olan Yazılıkaya hala gezilebilir durumdadır.   M.Ö. 2500-1750 yılları arasında Kuzey Mezopotamya'da yaşayan Assurlu tacirler İ.Ö. 2500 sonlarında Anadolu'da ticari koloniler kurarak ilk ticaret örgütünü oluşturmuşlardır. Bu ticaretin merkezi Kayseri'deki Kültepe, Kaniş-Karum'dur (Karum: Ticaretin yapıldığı pazar yeri). Belgelerde adı geçen ve yeri saptanabilen karumlardan biri de Karum-Hattuşaş'tur (Boğazköy). Zengin altın, gümüş ve bakır kaynaklarına sahip olan Anadolu, tunç alaşımı için gerekli olan kalay bakımından fakirdi. Tacirlerin beraberinde getirdikleri kalay, çeşitli kumaşlar ve kokular bu ticaretin ana malzemeleriydi. Hiç bir zaman politik üstünlüğe sahip olmayan tacirler yerli beylerin himayesi altındaydılar.

Erken Bronz Çağı sonlarında (İ.Ö 3200-1650) bölgenin özellikle Avanos ve Kültepe'nin önemli bir ticaret merkezi olduğunu Asur'lu tüccarlardan kalan pişmiş topraktan yapılmış ticaret mektuplarından öğrenmekteyiz. Asur'lu tüccarların mektuplarında Kızılırmak yayı içinde kalan bu bölgeden Hitit ülkesi olarak söz edilmektedir. Asur Ticaret kolonilerinin dönemi, İ.Ö. 1850-1800 yılları arasında sona ermiştir
Assurlu tacirler sayesinde Anadolu'da ilk defa yazı görülür. Anadolu'nun geçek yazılı tarihini anlatan en eski belgeler Asur ticaret kolonilerinden kalmış olan Kapadokya tabletleridir.  Kapadokya Tabletleri olarak adlandırılan Eski Assurca yazılmış çivi yazılı metinlerden, tacirlerin geliş yolları üzerindeki beylere %10 yol verdikleri, borçlu olan halktan %30 oranında faiz aldıkları, Anadolu krallarına sattıkları mal üzerinden %5 vergi verdikleri anlaşılmaktadır. Yine bu tabletlerde Assurlu tacirlerin Anadolulu kadınlarla evlendikleri ve nikah sözleşmelerinde Anadolulu kadınların haklarını koruyacak maddeler bulunduğu görülmektedir.
Kapadokya'nın "Güzel At Yetiştirilen Ülke - Güzel Atlar Ülkesi" anlamına gelen adı da Asurların mirasıdır. Asurlar'ın Katpatuta adını verdiği bölge Persler döneminde Kapadokya adını almıştır. 

Assurlu tacirler yazıdan başka silindir mühürler, madencilik, tapınak ve tanrı fikirlerini de Anadolu'ya getirmişlerdir. Böylece Anadolu'nun yerli sanatı, Mezopotamya sanatının etkisi altında gelişerek kendine has yeni bir sanat anlayışını ortaya koymuştur. Bu sanat daha da gelişerek Hitit sanatının temelini oluşturmuştur.

Hititler Donemi (M.Ö. 1750-1200 )   M.Ö. 2000 başlarında Avrupa'dan Kafkaslar üzerinden gelerek Kapadokya Bölgesi'ne yerleşen Hititler, daha sonra yerli halkla kaynaşarak imparatorluk kurmuşlardır. Dilleri Hind-Avrupa dil grubundandır. Başkentleri Hattuşaş (Boğazköy) olan Hititlerin önemli şehirleri Alacahöyük ve Alişar'dır.   Kapadokya, Hitit İmparatorluğu'nin yükselme çağında (1750'lerde) Kral Şubbiluliyuma tarafından fethedilerek, Hititler'in "Aşağı Memleket" sınırlarına dahil olmuş, yaklaşık 500 yıl Hiitler'in elinde kalmıştır. Yerleşik hayata geçişle birlikte, yerleşim birimleri arasında temel ihtiyaçların karşılanması için ticaret ve benzeri ilişkiler doğmuş, temel ihtiyaç maddelerini üreten birimler önemli merkezler haline gelmişlerdir. Kapadokya Bölgesi'nde bulunan bütün höyüklerde Hititlere ait kalıntılara rastlamak mümkündür. Bunun yanı sıra Hitit İmparatorluk Dönemi'nde özellikle Kapadokya Bölgesi'nde stratejik açıdan önemli geçitlere ve su kenarlarındaki yüksek kayalara rölyef olarak işlenmiş anıtlar bulunmaktadır. Bu kaya anıtları sayesinde Hitit krallarının güneydeki ülkelere ulaşmak için geçtiği yolları saptamak olasıdır.   Kayseri sınırları içindeki Erciyes Dağı'nın güneyinde yer alan Fraktin, Taşçı ve İmamkulu kaya anıtları tanrıların kutsanması, Büyük Kralın (Hattuşili III) ve Kraliçenin (Puduhepa) tanrılara minnettarlığını göstermesinin yanı sıra imparatorluğun gücünün sınırlarını gösteren birer propaganda anıtlarıdır.
Asurlular, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde Karum Adı verilen ticaret merkezlerini kurmuşlardır. Bunların en önemisi Kapadokya sınırlarında yer alan Kültepe Karumudur. Kültepe civarındaki Mazaka şehri (Kayseri) ticaret bakımından Kneş'in yerine geçmiştir. Mezopotamyalı Asurlarla Hititler arasında ticari ilişkiler gelişmiş olmakla birlikte, Asurlar'ın il üzerinde bir etkisi yoktur.Bu bize, Asurlularla Hititler'in birbirine karışmadığını gösterir.   Gülşehir'de Hitit uygarlığına ait cesitli eserler bulunmaktadır.  Eski adı Sivasa olan şimdiki Gökçetoprak köyündeki Hiyeroglif kaya yazıları ve eski ismi Göstesin olan şimdiki Ovaören Kasabası'ndaki yeraltı şehirleri, heykel, kaya yazıları bunları ispatlamaktadır. İlçenin halen mevcut Kepez tepesinde bulunan mağaralar Hititler tarafından oyulmuş ve yerleşim merkezi olarak kullanılmıştır.  Gec Hitit Kralligi (M.O. 1200-700)

Hititler'den sonra M.Ö. 900 - 800 yıllarında Frigyalılar Kapadokya'ya saldırarak bölgeyi egemenlikleri altına almışlardır. Gülşehir de bu saldırıdan etkilenmiştir. Friglerin Orta Anadolu'nun önemli kentlerinin hemen hepsini yıkarak Hitit İmparatorluğu'nu ortadan kaldırılmasından sonra Orta ve Güneydoğu Anadolu'da Geç Hitit Krallıkları ortaya çıkmıştır.   Kapadokya Bölgesi'ndeki Geç Hitit Krallığı ise Kayseri, Niğde ve Nevşehir'i içine alan Tabal Krallığı'dır.  M.Ö. 9. yüzyılın ortalarında kurulmuş olan Yabal Krallığı bu egemenliğe de son vererek, Gülşehir de dahil Kapadokya'yı hakimiyeti altına almıştır. Bu döneme ait Gülşehir - Sivasa (Gökçetoprak), Acıgöl -Topada, Hacıbektaş - Karaburna Köyü'nde Hitit Hiyeroglifi yazılmış kaya anıtları bulunmaktadır.   Frigyalılar M.Ö.900-800 yıllarında Kapadokya'ya saldırarak egemenlikleri altına almışlardır. İlçe bu saldırılardan etkilenmiştir.Frigyalılardan sonra  ilçeye Medler, Lidyalılar, Kimmerler, Helenler, Romalılar, Bizanslar, Araplar, İranlılar yüzyıllar boyu hüküm sürmüşlerdir.   M.Ö. 620 yılında Lidyalılar bölgede bulunan diğer devletlerin egemenliklerine son vermişlerdir.     Persler Donemi ve Kapadokya Kralligi (M.Ö. 585-332)   Kimmerler'in Frig egemenliğine son vermesi sonucu Anadolu'da Medler (M.Ö. 585), daha sonra da Persler (M.Ö.547) görülür. Persler bölgeyi 'Satrap' adını verdikleri valilerce yönettiler. Eski Pers dilinde "Katpatuka" olarak adlandırılan Kapadokya bölgesi, 'Cins Atlar Ülkesi' anlamına gelmekteydi. Persler, Zerdüşt dinine bağlı olduklarından ve ateşi kutsal saydıklarından bölgedeki volkanları, özellikle Erciyes ve Hasandağı'nı, kutsal saymışlardır.

Persler, Kapadokya'dan geçerek başkentlerini Ege'ye bağlayan 'Kral Yolu'nu geliştirmişlerdir. M.Ö. 360 yıllarında Makedonya Kralı Büyük İskender, Persler'in egemenliklerine son vererek Kapadokya'yı egemenliği altına almıştır. Makedonya Kralı İskender M.Ö. 334 ve 332 de Pers ordularını arka arkaya bozguna uğratarak bu büyük İmparatorluğu yıkmıştır.

Pers İmparatorluğu'nu yıkan İskender Kapadokya'da büyük bir dirençle karşılaştı. İskender, komutanlarından Sabiktas'ı bölgeyi denetim altına almakla görevlendirince, halk buna karşı çıktı ve eski Pers soylularından Ariarathes'i kral ilan etti. Çalışkan bir yönetici olan I. Ariarathes (M.Ö.332-322) Kapadokya Krallığı'nın sınırlarını genişletti.

İskender'in ölümüne kadar barış içinde yaşayan Kapadokya Krallığı, Roma'nın bir eyaleti olduğu M.S.17 yılına kadar varlığını korumak için Makedonyalılarla, Pontuslularla, Galatlarla, Romalılarla mücadele etmiştir.   Roma Donemi (M.S. 17- M.S. 395)   M.Ö. 225-118 yıllarında Roma İmparatorluğu Makedonya Krallığı'nı yenmiş, bütün Anadolu'ya hakim olmuştur Romalıların bölgede uygarlık yönünden pek faaliyetleri olmamıştır.   Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesiyle Kapadokya Doğu Roma İmparatorluğunun etkisi altında kaldı.  İmparatorluğun ikiye ayrılmasından sonra Gülşehir (Arabsun) ve Kapadokya Bizanslıların (Doğu Roma İmparatorluğu) egemenliği altına girmiştir. Bizanslıların Hristiyanlığı kabul ettikten sonra yaptıkları eserlere bakarak Gülşehir'in isminin o zamanlar Zoropassos olduğu tespit edilmiştir.   7.yüzyılın ilk yıllarında Kapadokya'da Sasanilerle Bizanslılar arasında yoğun savaşlar oldu. Sasaniler bölgeyi 6 - 7 yıl kadar ellerinde tuttular. 651'de Halife Osman Sasanileri yıkınca bölge bu kez Arap-Emevi göçlerinin akınlarına uğradı.   M.S.17'de Tiberius Kapadokya'yı Roma'ya bağlayarak bölgedeki kargaşaya son verdi. Romalılar bölgeyi ele geçirdikten sonra batıya bir yol yaparak Ege'ye ulaşımı sağladılar. Bu yol hem askeri hem de ticari açıdan önemliydi.
M.S, I. ve 3. yüzyıllarda, Filistin'den kaçan ilk Hıristiyanlar, Bizanslılar'ın da hristiyan olmalarına dayanarak (Batı Roma İmparatorluğu'nun zulmünden saklanmak amacıyla) Kapadokya'ya gelmişlerdir. Filistinliler, yapısal olarak oymaya ve iskan edinilmeye uygun olan kayalara kiliseler, evler, manastırlar yapmışlardır. Örnek olarak Açıksaray, Büyükkale, Gümüşkent Yeraltı Şehri, Ozankaya, Kızılkatma gibi yerleri gösterebiliriz. Tüm bunlar yöremizdeki ilk Hıristiyan eserleridir.   Bu sırada Anadolu'da yayılmaya başlayan ilk Hıristiyanların bir kısmı büyük şehirlerden köylere göç etmeğe başladılar. Kayseri'nin önemli bir din merkezi haline geldiği 4. yüzyılda, kayalık Göreme ve çevresini keşfeden Hıristiyanlar, Kayseri Piskoposu da olan Aziz Basil'in dünya görüşünü benimseyerek kayalar içinde manastır hayatını başlattılar.   Roma egemenliği sırasında, yöreye gerek saldırı gerekse göç biçiminde doğudan gelenler oldu. Romalılar bu yeni gelenlere karşı 'Lejyon' adını verdikleri askeri birlikleriyle karşı koydu.
Uzun süredir devam eden mezhep çatışmaları III. Leon'un Müslümanlıktan etkilenerek ikonları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaştı. Bu durum karşısında bazı Hıristiyan ikon yanlısı keşişler Kapadokya'ya sığınmaya başladılar. İkonoklasm hareketi yüz yıldan fazla sürdü (726-843). Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi ikonoklasm etkisinde kaldıysa da ikondan yana olanlar burada rahatlıkla gizlenip ibadetlerini sürdürdüler.   Bu dönemde Gülşehir, Kapadokya hristiyan merkezi haline gelmiş; hristiyanlığı öğrenmek isteyenler Açıksaray'daki manastırlarda papaz, rahiplerce yetiştirilip başka yerlerde din görevlisi olarak çalışmışlardır.   İmparator Septimus Severus Dönemi'nde ekonomik bakımdan oldukça canlanan Kapadokya'nın merkezi Kayseri, daha sonraki yıllarda İran'dan gelen Sasaniler'in saldırılarına uğradı. Gordianus III bu saldırılara karşı şehrin etrafını surlarla çevirtti.
  Bizanslilar Donemi ( M.S. 397- M.S. 1071)   Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesiyle Kapadokya Doğu Roma İmparatorluğunun etkisi altında kaldı. 7.yüzyılın ilk yıllarında Kapadokya'da Sasanilerle Bizanslılar arasında yoğun savaşlar oldu. Sasaniler bölgeyi 6 - 7 yıl kadar ellerinde tuttular. 651'de Halife Osman Sasanileri yıkınca bölge bu kez Arap-Emevi göçlerinin akınlarına uğradı.   Gülşehir M.S. 3 ile 8. yüzyıllar arasında Kapadokya'nın dini başkenti olarak kalmış ancak, Açıksaray rahiplerinin 8. yüzyıl  sonunda başlayan kiliselere resim yapma akımını kabul etmemeleri üzerine bu unvanı kaybetmiştir.   Gülşehir (Zorapassos) M.S, 10. yüzyılda dini merkez olma özelligini kaybetmiş; Göreme; Gülşehir'den boşalan bu dini merkez olma özelliğini doldurarak onun yerini almıştır.     Selcuklular Donemi (1071-1299)   Oğuz Türklerinden Selçuk Bey'in kurduğu Selçukluların anavatanı Orta Asya'dır. 10. yüzyılda kuzeye doğru yayılan İslamiyet'i kabul eden Selçuklular, İslamiyet'i kabul etmemiş kavimlerle sürekli mücadele ederek egemenlik alanlarını genişletmeye çalışmışlardır.
Bizans İmparatoru Romanos Diogenes'in Selçuk Bey'in torununun oğlu Alparslan'a 1071 yılında yenilmesi Bizans'ın gerilemesine, Anadolu'da yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Malazgirt Savaşı'nda, Türkler büyük zafer kazanınca Anadolu'nun kapıları Horasan'dan gelen akıncılara açılmıştır. Alparslan'ın komutanı Afşin Bey'de Anadolu'nun  şehir ve kasabalarını Türk egemenliğine katmıştır. 

1075 yılında Anadolu Selçuklu Devleti kurulur. 1082'de Kayseri fethedilir ve böylece Kapadokya Selçuklu hakimiyetine girer. Hıristiyanlığın önemli yerleşim ve yayılma alanı olan Anadolu, bundan böyle Kuzey Afrika'dan, Ortadoğu ve Yakındoğu'ya kadar uzanan İslam bölgelerine dahil olmuştur. Anadolu'nun Selçuklu Türkleri tarafından fethi, patrikhanenin idari etkinliğini etkilememiştir. Çünkü 13. yüzyıla ait İhlara Bölgesi'ndeki Aziz George Kilisesi'nin yazıtlarında Selçuklu Sultanı II. Mesud ve Bizans İmparatoru II. Andronicus'un adlarından övgüyle bahsedilmektedir.

1080 yılında Süleyman Şah Konya'yı başkent yaparak Anadolu Selçuklu Devletini kurar. 1082 yılında Kayseri ve civarı (Kapadokya) Türklerin eline geçer. Fethedilen yerlerde bir çok Kervansaray, Medrese, Cami ve Türbeler inşa edilir. Türklerin Anadolu'ya hakimiyeti ile birlikte çeşitli şehirlere kurulmuş Piskoposluk merkezleri Konstantinopolis'e (İstanbul) taşınır. Bununla birlikte Hıristiyanlık için çok önemli bölge olan Kapadokya, popülaritesini kaybeder. Kapadokya'da kurulu din okullarının ve manastır hayatının son bulması ile Kapadokya Hıristiyanlarının çoğu bölgeyi terk eder. Kalanlar ise toplu olarak köylerde yaşamaya başlarlar ve ibadet edebilecekleri sayıdaki Kiliselerini kullanırlar. Daha sonra bölgeye gelen Türklerde hıristiyanların oturduğu köylerdeki boş evlere yerleşerek ortak bir yaşam sürdürürler.

Her ne kadar farklı bir dine sahip olsalar da, hiçbir zaman Anadolu'da yaşayan Hıristiyanlar Selçuklu Türkleri tarafından tehdit veya baskı altında bırakılmamışlardır. 13.yy.da orta Anadolu'ya gelen Mevlana ve Hacı Bektaşi Veli gibi ünlü Türk düşünürlerininde katkıları ile bu iki farklı din mensubu insanlar büyük bir uyum ve dostluk içinde yaşamışlardır. Buna en iyi örnek, Çavuşin köyünde bulunan Vaftizci Yahya Kilise'sine 20 m. Uzaklıktaki 13.yy.da yapılan Selçuklu dönemine ait camidir. Buna benzer örnekleri Kapadokya köylerinde sıkça görmek mümkündür. Hatta ve hatta yine Selçuklu dönemine ait kiliseleride görebiliriz.

1212 tarihinde Gülşehir'in Mengüçoğulları hakimiyeti altında olduğu fakat bu tarihte Anadolu Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat'ın Mengüçoğulları'nın son temsilcisi olan Muzafferiddün Mehmet Berham'ı yenerek Gülşehir'i kendi ülkesine kattığı kaynaklarda belirtilmiştir. Kapadokya Selçuklu Türkleri'nin hakimiyetine girdikten sonra, Gulsehir'in Zoropassos ismi Arabson haline dönüşmüş, daha sonra da Arabsun denilmiştir. 13.yüzyılın sonunda Anadolu Selçuklu Devletinin zayıflaması üzerine Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde beylikler ortaya çıkar.Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra  ilçeye hakim  olan devlet ve beylikler sırasıyla ; İlhanlılar, Eratna Beyliği, Karamanoğulları ve Osmanlı Devleti'dir.

1308 yılında Moğolkökenli İlhanlılar Anadolu'yu istila eder ve Kapadokya Bölgesi'nin önemli bir kenti olan Kayseri de yıkılıp tahrip edilir. Selçuklu sultanları Moğol yönetiminin etkisi altında kalırlar ve bağımsız hareket edemezler. Anadolu artık Türk boylarının kurduğu beylikler halinde idare edilecektir.

  Osmanli Donemi (1300-1923)   14. asrın tamamıyla 15. asrın ilk yarısında Konya, Kayseri, Niğde, Sivas, Kastamonu, Sinop, Ankara, Kutahya, Birgi, Tire, Peçin (Milas), Bursa, İznik, Ladik (Denizli), Gülşehir (Arabsun), Kırşehir, Amasya gibi başlıca Anadolu şehirleri birer ilim merkezi olmuşlardır.   14. ve 15. asırlarda Gülşehir ilim merkezi haline gelmiş , yine o asırlarda yetiştirmiş olduğu şahsiyetlerle fikir cereyanlarına katkıda bulunmuştur.   Gülşehirli Şeyh Ahmet Gülşehiri bu dönemde yetişmiş ozanlardandır. Gülşehir'li Şeyh Ahmet tarfından 1317'de yazılmış olan Felekname ve kendi Şeyhi Ahi Evren'in menakıbine dair kaleme aldığı manzum (Keramatı Ahi Evren), Mevlana Celaleddin 'i Rumi'den mülhem olarak ilavelerle süslenen Feridüddin Attar'ın Mantıku't-tayr tercemesinden Gülşehri'nin Fıkıh'tan manzum (Kuduri) isimli bir eserinin daha olduğunu anlıyoruz.   Zoropassos, Yarabistan, Arapsun gibi adlarla çağlar geçirmiş olan Gülşehir, 15. yüzyıldan sonra Osmanlılar zamanında küçük bir köy olarak kalmıştır. Gülşehir, 1584 yılında Uçhisar nahiyesine bağlı 30 hanelik bir köydür. Halkının tamamı  müslümandır.   Kapadokya, Osmanlı yönetiminin ilk yılları barış içinde ve sessiz bir biçimde yaşamıştır. Bu durum, Kanuni Sultan Süleyman'ın tahta çıktığı zaman, hazine gelirlerini artırmak için yaptırdığı yeni bir arazi tahririne kadar sürmüştür. İl yazıcılarının bir kısmı arazi ölçümlerini ve ürün miktarını fazla göstererek vergi miktarını artırınca bazı dirlik sahiplerinin toprağı elinden alınmış ve bu durum halk ile asker arasında huzursuzluğa neden olmuştur.

Ayrıca 1582'den itibaren başlayan İran seferleri tımar düzenini bozmuş, dirlik sahiplerinin isyanına neden olmuştur. Celali isyanları olarak bilinen ve dirlik sahiplerinin ailelerini ve topraklarını bırakıp savaşa gitmeyi reddetmeleriyle alevlenen bu isyanlar Kapadokya'da etkili olmuştur. 

Osmanlı döneminin ilk yıllarından 17 yüzyıla kadar Kapadokya bölgesinin en önemli merkezi Ürgüp olmuştur. Kaynaklar 1530'da Ürgüp'ün 6 mahalleden oluşan ve 213'ü Müslüman, 35'i diğer dini ve etnik tebadan toplam 248 haneye sahip bir kasaba olduğunu söylemektedir. 

17. yüzyıla kadar Nevşehir, eski adı Nissa olan Muşkara Köyü olarak bilinir.Burası Niğde'ye bağlı Ürgüp, kasabasının 18 hanelik bir köyüdür. Muşkara'nın (Nevşehir) iskan durumunun XVI. yüzyıldan XVIII. yüzyıla pek fazla bir değişiklik göstermediği gözlemlenmektedir. Ancak, Damat İbrahim Paşa'nın Osmanlı Sadrazamı olmasıyla bölgede önemli bir canlanma ve yenilenme yaşanmıştır. Lale Devri'nin önemli Sadrazamlarından Damat İbrahim Paşa, Muşkara'da bu döneme yakışır yenilikler uygulamıştır. Örneğin, Muşkara'yı mimari yapılarla donatmış, imar ve iskanını tamamlamış ve Niğde Sancağı'na bağlı bir kaza haline getirdikten sonra adını Nevşehir olarak değiştirmiştir.   14.yüzyılın tamamıyla 15. Yüzyılın ilk yarısında Anadolu'nun belli başlı ilim merkezleri başında yer alan Gülşehir gerçek manadaki gelişimini Osmanlılar zamanında 1. Abdülhamit'in sadrazamlarından  Karavezir Seyit  Mehmet Paşa'nın memleketine olan düşkünlüğü ve yaptığı yatırımlar ile gerçekleştirmiştir.   Bugünkü Gülşehir'in kurucusu ise Karavezir Lakabıyla bilinen Silahtar Seyit Mehmet Paşa'dır. Eski adı Arapsun olan Gülşehir, 1584'te Uçhisar nahiyesine bağlı olup 30 hanelik bir köydür. Silahtar Mehmet Paşa, burada bir cami ve bir medrese yaptırmış kasaba nüfusunun artması sağlanmış ve ardından Arapsun adı Gülşehir olarak değiştirmiştir. Karavezir Seyit Mehmet Paşa'nın ölümünden sonra ilçe yeniden Arapsun olarak anılmaya başlanmıştır.   Padişah I. Abdulhamit zamanında Sadrazamlığa kadar yükselen Karavezir Silahtar Seyyid Mehmet Paşa 1777-80 yıllarında doğum yeri olan Gülşehir'i kalkındırmak amacıyla; altı çeşme, bir cami, bir medrese, bir han, bir hamam ve sübyan mektebi (ilkokul) yaptırarak önemli bir külliye bırakmıştır. Bu gelismeler kasaba nüfusunun artmasını  sağlamış ve ardından Arapsun olan adını Gülşehir olarak değiştirilmiştir.   O zamana kadar küçük bir köy olan Gülşehir'e bunlar yapıldıktan sonra devlete baş vurup, Ürgüp ve Nevşehir'den bağlılığını kesip, başlı başına bir kaza olmasını talep etmiş; bu talep üzerine incelemeye gelen bir heyet (1777) incelemeyi yerinde bularak kaza olmasına karar vermiştir   Osmanlı Devleti'nin 1840 yılındaki resmi kayıtları Nevşehir ve Ürgüp'ün Niğde Muhassıllığı'na bağlı olduğunu göstermektedir.1847'deki idari yapılanmada Nevşehir, Konya eyaletine bağlı livalardan biri haline getirilmiştir. 1849 kayıtlarında sancak merkezinin Niğde'ye taşınmasından söz edilmektedir.   1867 Vilayet Nizamnamesi'ne göre Nevşehir Livası Kazaya dönüştürülerek Konya Vilayeti'nin Niğde Sancağı'na bağlanmıştır. Bu dönemde Niğde Sancağı'nın Nevşehir, Ürgüp, Aksaray, Kırşehir ve Yahyalı olmak üzere beş kazası bulunmaktadır. Kısaca idari hiyerarşi şu şekildedir.   Konya Eyaleti, Niğde Sancağı, Nevşehir ve Ürgüp kazaları ve bunların köyleri. Nevşehir'in idari statüsü, 1918 'e kadar değişmemiştir.   Buna karşın, 1896 yılında Arapsun (Gülşehir) Niğde Sancağı'na bağlı bir kaza haline getirilmiştir.Avanos,bu yüzyılda Ankara Vilayeti'nin Kırşehir Sancağı'na bağlı bir kaza, Hacıbektaş ise yine aynı vilayete ve sancağa bağlı olan birer nahiye durumundadır. 

Kapadokya bölgesi milli mücadele yıllarında mütareke'nin belirlediği paylaşım alanlarının dışında kaldığı için önemli bir olaya sahne olmamıştır. Bununla birlikte Dellaczade Hacı Osman Efendi Sivas Kongresi'ne Nevşehir delegesi olarak katılmış,memleketinde Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'nin şubesini kurmuş ve milli mücadeleye katılımı sağlamıştır.   Başka bir olay da Mustafa Kemal'in 1919'da Hacı Bektaş-ı Veli Tekkesi'ne gelerek tekke şeyhi ve çelebisi ile görüşmesidir.Bu görüşmenin ardından Anadolu'daki tüm Bektaşi tekkeleri milli mücadeleye destek kararı almış ve bu tekkeler karargah gibi çalışmıştır.   Kapadokya Bölgesi, Osmanlı Dönemi'nde de oldukça sakindi. Nevşehir, Damat İbrahim Paşa Dönemi'ne kadar Niğde'ye bağlı küçük bir köydü. 18. yüzyıl başlarında özellikle Damat İbrahim Paşa zamanında Nevşehir, Gülşehir, Özkonak, Avanos ve Ürgüp'te imar hareketleri gelişmiş; camiler, külliyeler, çeşmeler yaptırılmıştır. Özkonak kasabasının merkezinde Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selimdin doğu seferi sırasında (1514) yapılan köprü, Nevşehir'deki erken Osmanlı yapısı olması açısından önemlidir.

Osmanlı Dönemi'nde de Selçuklu Dönemi'nde olduğu gibi yörede yaşayan Hıristiyanlara karşı hoşgörülü davranılmıştır . Ürgüp/Sinasos'taki 18.yüzyıla ait Konstantin - Eleni Kilisesi, Gülşehir'deki 19.yüzyıla ait Dimitrius adına yapılan kilise ve Derinkuyu'daki Ortodoks Kilisesi bunun en güzel örnekleridir.     Cumhuriyet Donemi (1923-2008)   1924 yılına kadar   ilçede  Rumların  oturdukları bilinmektedir. 1924 Türk –Yunan mübadelesi sırasında  bölgedeki  Rumlar  buraları terk etmişler ve böylece ilçedeki  Hıristiyanlık tarihi de sona ermiştir.  1881-1882  tarihleri arasında yapılan Osmanlı nüfus sayımına  göre Gülşehir'de Müslümanlardan sonra en kalabalık dini ve etnik grup Ortodoks Rumlardır. Bu nüfus sayımına  göre Gülşehir nüfusunun  dinlere göre dağılımı şöylerdir.
1-Müslüman   : 11.029
2-Ortodoks Rum : 3.934
3-Gregoryan Emeni : 20
Toplam  :14.948   (1994 yılında yapılan araştırmalarda Gülşehir'de nüfusa kayıtlı bir Hıristiyana rastlanmış ancak , bu kişinin sonradan Müslüman olduğu öğrenilmiştir.)   Cumhuriyet sonrasında gelişip büyüyen,Niğde'ye bağlı bir ilçe olan Nevşehir'e 1954 yılında il statüsü verilmiştir.
  Cumhuriyet devrinde Niğde il olunca, Gülşehir Niğde'nin bir ilçesi olmus, ilk olarak Karavezir Seyyid Mehmet Paşa zamanında Gülşehir adı konulan ilçemiz daha sonraları yeniden Arapsun olarak anılmaya başlanmış ve son olarak 1948 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararıyla bu karmaşaya son verilerek Gülşehir ismi resmiyet kazanmış ve herkes tarafından benimsenerek kullanılmaya başlanmış, 1954 yılında da İlçelik unvanını almıştır.
Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 02.12.2019 - Güncelleme: 10.12.2019 11:00 - Görüntülenme: 461
  Beğen | 0  kişi beğendi